Belediye başkanı statüsü ister istemez insanlara bu dağları ben yaptım düşüncesini konduruyor. Ama oysa ki bizim seçtiğimiz normal bir vatandaş. Hatta bundan bir kaç sene önce çalıştığım işyeri ingilizcem var diye ufak fuarımsı bir etkinliğe yardımcı olarak göndermişlerdi. Yanında bulunduğum abi eski belediye başkanıyla tanışıkmış ve sohbet ederlerken yeni belediye başkanıyla karşılaştılar. Sadece belediye başkanı nasılsınız Ahmet bey diyerek selamlaştı ve ayak üstü bir iki dakika sohbet ettiler. Yeni belediye başkanının yanındakiler eskiyi iplememişti. Sohbetleri bittiğinde eskinin ağzından şöyle bir laf döküldü bu yanındakiler önceden benim peşimden böyle koşardı eski olunca unutuluyoruz. Gerçekten de böyle bir durum var düzenin ve itibarlının götünü kaldırıyor insanımız.
Asıl olması gereken tutum şu olmalı birazcık.
SourceOlmalı derken tam olarak böyle değil karşısında el pençe durmayıp gereken saygıyı abartmadan göstermek. Karşımızdakinin bizden üstün olmadığının farkına varmak.
‘Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.
Derin bir nefes aldı ve “Biliyor musunuz ne düşünüyorum? ” diye sordu, “Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana ‘business class’ bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide, benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti. “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.” bir an durdu ve sonra ” Dün buraya, kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Oteldeki odama, kendim çıktım.
Bu sabah otelden buraya, yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.” Seyirci gülmeye başlamıştı. “Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi; “Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır. “
Kaynak:
https://www.akademikakil.com/kagit-bardak/haldunguner/Ve bu haber hakkında söyleyebileceğim tek şey ise böyle gelip böyle gider. Bu ne ilk ne de son yani. Bakın misal geçen birkaç hafta önce de bir ses kaydına denk gelmiştim. Kendisiyle fotoğraf çektirmek istemeyen bir memura hakaret edip sürdürmek isteyen bir belediye başkanı daha vardı.
https://twitter.com/yasarustaportal/status/1483774428001484805Fotoğraf çektirmek istememesi gayet normal bu arkadaşın kendi siyasi görüşüyle onun ki çelişebilir. Veya memur olmanın gereği olarak siyasi bir görüş belirtmek veya propagandası yapmak istemiyor. Gerçekten de yazık be ülkemin geldiği şu hale...
Bir Ekleme:
Stanford hapishane deneyi, mahkûm veya gardiyan olmanın psikolojik etkileriyle ilgili bir incelemeydi. Deney Stanford Üniversitesi'nde psikolog olan Philip Zimbardo liderliğindeki bir grup araştırmacı tarafından 1971'de yapıldı.[1] Yetmiş kişi arasından yirmi dört lisans öğrencisi gardiyan ya da mahkûm rollerini oynamak üzere seçildiler. Seçilen öğrenciler Stanford psikoloji binasının bodrum katındaki sahte hapishaneye yerleştirildiler.
Mahkûmlar ve gardiyanlar çok çabuk bir şekilde rollerine adapte oldular. Deney öngörülen sınırların dışına çıkıp tehlikeli ve psikolojik olarak hasar veren bir duruma geldi. Birçok mahkûm duygusal olarak travma geçirirken gardiyanların üçte biri "gerçek" sadistik eğilim sergilemekten yargılandı. Mahkûmların ikisi daha deneyin başında çıkarılmak zorunda kalındı. Kendisi dahil herkesin rolüne iyice kaptırdığından emin olduktan sonra Zimbardo altıncı günün sonunda deneyi bitirdi.
Ünlü deneyi çevreleyen etik meseleler sıklıkla Zimbardo'nun önceki fakülte arkadaşı Stanley Milgram'ın 1961'de Yale Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği Milgram deneyi ile mukayese edilir.
Bu olay filmlere de konu olmuştur. İlk olarak 2001 Almanya yapımı Deney filmine daha sonra 2010 yapımı The experiment filmine ve son olarak 2015 Amerika yapımı aynı adlı The Stanford Prison Experiment filmine konu olmuştur.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Stanford_hapishane_deneyiGerçekten de insanların egosunun bir sınırı olmuyor. Pohpohlanacak bir konumdaysa vay çevresindeki insanların haline...