Author

Topic: Bilge hikayeler (Read 251 times)

sr. member
Activity: 1022
Merit: 306
November 22, 2019, 07:50:52 AM
#13

"Günlerden bir gün, köylerden birinde bir çiftçinin eşeği kör kuyuya düşer. Eşek saatlerce acı içinde kıvranır ve bağırır. Sesini duyan sahibi gelip baktığında zavallı eşeği kuyunun dibinde görür.

Çaresiz çiftçi köylüleri yardıma çağırır. Köylüler kör kuyudaki eşeği kurtarmak için ne yapacaklarını düşünürler ama sonuçta onu kurtarmanın imkânsız olduğuna ve bunun için çalışmaya değmeyeceğine karar verirler.

Tek çare, kuyuyu toprakla örtmektir. Herkes ellerine aldığı küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkerek dibe döker. Bir süre sonra ise ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir ve sonunda yukarıya kadar çıkar. Köylüler kuyudan dışarı çıkan eşeğe çok şaşırır.

İşte hayat da bazen bizim üzerimize yüklenir ve üzerimiz toz toprakla örtülüyormuş gibi olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile… Smiley"

https://www.google.com/amp/s/amp.onedio.com/haber/560967
Rica ederim kartepe hocam, yukarıdaki linkte başka güzel öyküler de bulabilirsiniz
hocam hikayenizi çok beğendim. cidden de öyle hayat. gel eşek kardeş sarılalım Cheesy

yeni çok sevdiğim ve çocukken çok etkilendiğim bir hikayeyi paylaşıyorum.

Bir gün, bir adam ellerini açıp yalvardı:
"Allahım! Konuş benimle!"

Tam o sırada bir çayırkuşu adamın bahçesinde
en son şarkısını söylüyordu. Ama adam çayırkuşuna
hiç kulak vermedi ve yakarmaya devam etti:
"Allahım! Benimle konuş!"

Az sonra hava aniden kapandı, gökgürültüsü
ve şimşekle birlikte kuvvetli bir yağmur başladı.
Fakat adam bunlara hiç aldırış etmedi,
yakarmaya devam etti:
"Allahım! Seni görmeme izin ver!"

O böyle yalvarırken, sağanak yağmur
sona ermiş ve güneş bütün ihtişamıyla ışıklarını
adamın evine kadar taşımaya başlamıştı.
Fakat adam bu manzaraya aldırış bile etmedi.
Her gün gördüğü birşey değilmiydi bu?
Yalvarmaya devam etti adam:
"Bana bir mucize göster Allahım!"

Böyle yalvarırken, yakınlardaki
evlerden birinden yeni doğmuş
bir bebeğin ağlayışları geliyordu kulağına
ama o bunu da farketmedi.
Üzüntüsünden ağladı, ağladı...
" Cevap ver bana Allahım!
Burada olduğunu bilmemi sağla!"

Tam o an, bir kelebek gelip
adamın koluna konmuştu.
Ama görmemekte, duymamakta
ve bilmemekte ısrar eden adam öbür eliyle
kelebeği iteleyip kovdu. Sonra da:
"Allahım!" Neden, neden bana
bir cevap vermiyorsun?"
diye ağlayıp, yakınmaya devam etti...
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
November 21, 2019, 05:04:21 PM
#12
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
November 18, 2019, 07:49:50 PM
#11
legendary
Activity: 2128
Merit: 1657
November 14, 2019, 02:16:48 PM
#10
Ünlü kızılderili kabilesi Cherokee'lere atfedilen bir efsaneyi burada paylaşalım:

İki Kurt

Yaşlı Kızılderili reisi torunuyla birlikte çadırının önünde oturmakta ve az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izlemektedir. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtır. On iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin çadırı önünde boğuşup dururlar. Bunlar dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğidir… Çocuk, çadırı korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünmektedir.

Dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden özellikle siyah ve beyaz olduğunu anlamak ister. Bir gün dedesine bunun sebebini sorar; Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazlar ve “Onlar benim için iki simgedir evlat.” der.

“Neyin simgesi?” diye sorar çocuk. Dedesi: “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün kurtlar gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”

Çocuk, sözün burasında; ‘mücadele varsa, kazananı da olmalı’ diye düşünür ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini daha ekler: “Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi? Bilge reis, derin bir gülümsemeyle torununa bakar ve “Hangisini daha iyi beslersen.” der.

“İnsanoğlunun kendi kendini fethetmesi zaferlerin en büyüğüdür.” Platon

Türkçeye (kısmen) çeviren kaynak: http://www.bilgelikhikayeleri.com/iki-kurt/
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
November 13, 2019, 08:15:15 AM
#9
"Mesele kuyumcuyu bulmakta" isimli çok sevdiğim bir hikaye var. Hayat, değerler, bakış açımız ve yargılarımız üzerine harika tespitler var. Tam da başlıktaki gibi bilge bir hikaye. Alıntı olarak aşağıya ekliyorum. Herkes kendinden bir şey bulacaktır mutlaka.

Quote
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: “Oğlum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım, sana on lira veririm.”

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?”  diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder.
“Buna kaç lira istiyorsun?”
Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?”
“Ne istiyorsan veririm.”
Öğrenci, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya  başlar:
“Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”
Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini  istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karmakarışıktır.

Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”

Öğrenci: “Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir: “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri, bilenin yanında kıymetlidir.”

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır. Mesele kuyumcuyu bulmaktadır…
İşte altcoinlerin durumu bu! Altcoinlerden altcoinciler anlar, kıymetlimisss kıymetlimisss😀
legendary
Activity: 1820
Merit: 1123
November 13, 2019, 06:51:58 AM
#8
"Mesele kuyumcuyu bulmakta" isimli çok sevdiğim bir hikaye var. Hayat, değerler, bakış açımız ve yargılarımız üzerine harika tespitler var. Tam da başlıktaki gibi bilge bir hikaye. Alıntı olarak aşağıya ekliyorum. Herkes kendinden bir şey bulacaktır mutlaka.

Quote
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: “Oğlum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım, sana on lira veririm.”

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?”  diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder.
“Buna kaç lira istiyorsun?”
Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?”
“Ne istiyorsan veririm.”
Öğrenci, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya  başlar:
“Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”
Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini  istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karmakarışıktır.

Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”

Öğrenci: “Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir: “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri, bilenin yanında kıymetlidir.”

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır. Mesele kuyumcuyu bulmaktadır…
full member
Activity: 490
Merit: 104
★Bitvest.io★ Play Plinko or Invest!
November 13, 2019, 03:21:19 AM
#7
Adamın biri nehrin kenarında yürürken nehir de bir elma görür ve dayanamaz yer. Daha sonra içine bir kurt düşer ve elmanın sahibini bulup helallik almak ister. Suyun geldiği yönü takip eder. Sonunda bir elma bahçesine ulaşır. Burada bir sürü elma ağacı bulunmaktadir. Bahçenin sonun da bir ev görür ve evin kapısını çalar. Kapıyı bir adam açar. Ona ; nehirden geçerken bir elma gördüğünü ve sonra yediğini. Sahibini bulup ondan helallik almak istediğini söyler. Adam sahibinin kendisi olduğunu ve her sabah gelip ona ölümü hatırlatmasını, Böylece hakkını helal edeceğini söyler. Adam her sabah gelir ve adama ölümü hatırlatır. Adam bir sabah uyanıp aynaya baktığın da saçın da bi tel beyaz görür. Kapı çalar ve adam ona ölümü hatırltır.Elmaların sahibi artık gelmene gerek yok. Her aynaya baktığım da ölümü hatırlıcam der ve hakkını helal eder.

Hocam sizin hikaye Hz Ömer ile imam Ebu Azam Ebu Hanefi ile karışık olmuş. Elma olayı uzun biraz. Hz Ömer birisini tutuyor ve hergün ölümü hatırlatip karşıda ki adana para veriyormus. Bir gün saçında ki beyazlığı görünce artık adana gelme saçımda ki beyaz bsna hatırlatıyor demiş.
Ebu hanefinin hikayesi uzun biraz
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
November 13, 2019, 01:20:03 AM
#6
HİKÂYE
İşittim ki, bir gece, halkın yanık yüreğinden çıkan
bir âh, bir ateş halini alıp. Bağdad’ın yarısını yakmış.
O sırada birisi: “Çok şükür, bu yangın bizim dükkânımıza zarar vermedi” demiş.
Cihan görmüş birisi ona şöyle demiş: “Ey idraksiz
adam, sen yalnız kendini mi düşünürsün? Koca bir şehir yansın da, senin evin kurtulsun, hoşuna gider mi?
İnsanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarını gören kimse,eğer taş yürekli değilse, midesini doldurmaz.
Bir fakirin açlıktan kan yuttuğunu gören biri, ağzına aldığı lokmayı nasıl çiğner? Hastanın sahibi sağlamdır, sıhhattedir deme. Çünkü o da, kederinden o hasta gibi kıvrım kıvrım kıvranmaktadır. Merhametli yolcular konak yerine vardıkları zaman, yolda kalanlar gelip yetişmeyince, uyumazlar. Diken taşıyan kimsenin eşeği çamura battığı zaman, padişahların gönlü muztarip olur.
Mesut olmak isteyen ârif için (anlayışlı adam için)
Sadi’nin bir sözü kâfidir.- (Anlayana sivrisinek saz).
Dinlersen, sana bir nasihat vereyim: “Diken ekersen gül biçemezsin.”

Bostan ve Gülistan-Fars yazar Sadi-i ŞİRAZİ
Mutlaka okuyun
sr. member
Activity: 1022
Merit: 306
November 13, 2019, 01:05:14 AM
#5
Aklıma başka bir hikaye daha geldi. Bu da gerçekten beni çok etkileyen hikayelerdendir. Bazen emin olduğum ama acaba daha iyisi olurmu diye tereddüt ettiğim zamanlarda aklıma bu hikayeyi getiririm.

Kasabanın birinde, güzelliği dillere destan bir kız yaşarmış. Kendisiyle evlenmek isteyen uzak ülkelerden gelen nice prensi, asili, zengini, yakışıklı delikanlıyı reddetmiş. Kimseleri kendine layık görmüyormuş. Kıza aşk besleyen, aynı kasabada yaşayan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş.  Ama kız onu da beğenmemiş. Bizim delikanlı günün birinde kasabadan ayrılmış. Başka birine aşık olup evlenmiş, çocukları olmuş, yeni bir hayat kurmuş.

Uzun zaman sonra yolu yaşadığı güzel, şirin kasabaya düşmüş. Aklına bir zamanlar aşık olduğu kız gelmiş, ona ne olduğunu merak etmiş. Tanıdık bir yaşlı adam, güzel, büyük bir gül bahçesi olan evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Kimseleri beğenmeyen güzel kızın kiminle evlendiğini görmek istemiş. Kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel, çok çirkin ve kaba bir adammış. Üstelik zengin de değilmiş. Nasıl oldu da böyle biriyle evlendiğini merak eden adam, kızın kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kız kapıyı açınca adamı tanımış. Adam sormuş:

– Sen ki hiç birimizi beğenmedin, nice kısmetlerini geri çevirdin, nasıl oldu da böyle biriyle evlendin demiş?

 Kız da ona:
 

–  Sana cevabı vereceğim fakat önce gül bahçemdeki en güzel gülü koparıp getireceksin, yalnız tek şartım, bahçede ilerlerken geriye dönmeyeceksin.

 Adam peki demiş ve çok güzel güllerin olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. Önce çok güzel sarı bir gül görmüş. En güzel gül bu derken biraz ilerde daha güzel kocaman pembe bir gül daha görmüş. Tamam budur işte diye düşünürken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası gözüne ilişmiş. Bir türlü karar verememiş, en güzel çiçeği bulacağım derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş, geriye dönemeyeceği için bahçenin sonunda yaprakları solmuş cılız bir gülü mecburen koparıp kıza götürmüş.

Kız gülü almış ve adama demiş ki:

– Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulacağını düşünürken ömür geçer de sonunda en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. Bu yüzden gençlik bitmeden elindekinin değerini bilip, yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.

 
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
November 12, 2019, 07:09:38 AM
#4

"Günlerden bir gün, köylerden birinde bir çiftçinin eşeği kör kuyuya düşer. Eşek saatlerce acı içinde kıvranır ve bağırır. Sesini duyan sahibi gelip baktığında zavallı eşeği kuyunun dibinde görür.

Çaresiz çiftçi köylüleri yardıma çağırır. Köylüler kör kuyudaki eşeği kurtarmak için ne yapacaklarını düşünürler ama sonuçta onu kurtarmanın imkânsız olduğuna ve bunun için çalışmaya değmeyeceğine karar verirler.

Tek çare, kuyuyu toprakla örtmektir. Herkes ellerine aldığı küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkerek dibe döker. Bir süre sonra ise ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir ve sonunda yukarıya kadar çıkar. Köylüler kuyudan dışarı çıkan eşeğe çok şaşırır.

İşte hayat da bazen bizim üzerimize yüklenir ve üzerimiz toz toprakla örtülüyormuş gibi olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile… Smiley"

https://www.google.com/amp/s/amp.onedio.com/haber/560967
Rica ederim kartepe hocam, yukarıdaki linkte başka güzel öyküler de bulabilirsiniz
full member
Activity: 490
Merit: 104
★Bitvest.io★ Play Plinko or Invest!
November 12, 2019, 04:40:30 AM
#3
büyük bir japon bilgesi, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir…
adamın biri, ona yaklaşır ve şöyle der:
– beni öğrencin olarak kabul et.
bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:
– kısalt!
adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
bilge der ki:
– git, bir sene sonra tekrar gel.
bir yıl geçer. bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki:
– kısalt!
adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.
bilge, gene kabul etmez ve der ki:
– git, gelecek sene gene gel.
gelecek yıl olur. bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.
bu kez, adam der ki:
– bilmiyorum.
ve bilge’den cevabı kendisine söylemesini rica eder.
bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:
– şimdi kısaldı.
bu hikaye, japon kültüründe ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir.
düşmanlığa ve diğer insanlarla boğuşmana hiç gerek yok, çünkü olgunlaşıp ilerlemenle onlar kendiliğinden yenilgiye uğrarlar.


https://evrenler.wordpress.com/zen-hikayeleri/

*anlamadığım nokta madem ders verecen, adamın 2 yılını niye heba ediyorsun pezweng, başta söylesene  Cheesy
sizin de böyle duyduğunuz - yorum yapmak istediğiniz hikayeler varsa buyrun sizi şöööle alalım

Hocam , o an söylese etkili olmaz. Adam evine gidip belki 1 yıl düşündü. Sonra yine aynı şey. Ve öğrenmede kalıcılığı sağladı.
Bu arada hikaye çok hoşuma gitti teşekkür ederim hocam.
sr. member
Activity: 1022
Merit: 306
November 12, 2019, 12:27:17 AM
#2
Adamın biri nehrin kenarında yürürken nehir de bir elma görür ve dayanamaz yer. Daha sonra içine bir kurt düşer ve elmanın sahibini bulup helallik almak ister. Suyun geldiği yönü takip eder. Sonunda bir elma bahçesine ulaşır. Burada bir sürü elma ağacı bulunmaktadir. Bahçenin sonun da bir ev görür ve evin kapısını çalar. Kapıyı bir adam açar. Ona ; nehirden geçerken bir elma gördüğünü ve sonra yediğini. Sahibini bulup ondan helallik almak istediğini söyler. Adam sahibinin kendisi olduğunu ve her sabah gelip ona ölümü hatırlatmasını, Böylece hakkını helal edeceğini söyler. Adam her sabah gelir ve adama ölümü hatırlatır. Adam bir sabah uyanıp aynaya baktığın da saçın da bi tel beyaz görür. Kapı çalar ve adam ona ölümü hatırltır.Elmaların sahibi artık gelmene gerek yok. Her aynaya baktığım da ölümü hatırlıcam der ve hakkını helal eder.
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
November 11, 2019, 11:13:00 PM
#1
büyük bir japon bilgesi, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir…
adamın biri, ona yaklaşır ve şöyle der:
– beni öğrencin olarak kabul et.
bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:
– kısalt!
adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
bilge der ki:
– git, bir sene sonra tekrar gel.
bir yıl geçer. bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki:
– kısalt!
adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.
bilge, gene kabul etmez ve der ki:
– git, gelecek sene gene gel.
gelecek yıl olur. bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.
bu kez, adam der ki:
– bilmiyorum.
ve bilge’den cevabı kendisine söylemesini rica eder.
bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:
– şimdi kısaldı.
bu hikaye, japon kültüründe ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir.
düşmanlığa ve diğer insanlarla boğuşmana hiç gerek yok, çünkü olgunlaşıp ilerlemenle onlar kendiliğinden yenilgiye uğrarlar.


https://evrenler.wordpress.com/zen-hikayeleri/

*anlamadığım nokta madem ders verecen, adamın 2 yılını niye heba ediyorsun pezweng, başta söylesene  Cheesy
sizin de böyle duyduğunuz - yorum yapmak istediğiniz hikayeler varsa buyrun sizi şöööle alalım
Jump to: