Özet geçecek olursam olağanüstü iki durum var. 1. Durumda bir kişi uzayda ışık hızıyla dolaştığında ve dünyaya geri döndüğünde atıyorum dünyada 20 yıl geçmiş olacaktır ve kendisinin yaşı değişmeyecektir Yani uzayda dolaşan birinin çocuğu kendi yaşına gelmiş olabiliyor. 2. Durum ise uzayda dolaştığındaki boyu normal boyundan daha kısa olacaktır. Sizce de çok olağanüstü değil mi?
Biz zaman ve mekan kavramlarını kendimize göre yontuyoruz. Dünyada kendi beynimizle düşünüp olağanüstü birşeyler yoktur hesabı yapıyoruz. Oysa ki fizik çok başka birşey. Ben üniversitede fiziğin içine daldığımda aklımı alan şeylerden yalnızca biri bu. Anlatsam destan olacak bilgiler var. Linkte bıraktığım teoriyi okumanızı tavsiye ederim. Eminim zaman kavramınız değişecek.
Olağanüstü değil olağan demek daha doğru, çünkü bir teoriden bahsediyoruz. Teori kelimesi bizde genellikle gerçek anlamından çok daha farklı kullanılıyor. Hipotez kelimesi ile anlamı çoğunlukla karıştırılıyor. Aksine teori bir çok yönden durumu doğru şekilde açıkladığı bilinen durumlar için kullanılır, hipoteze göre çok daha fazla altyapıya sahiptir. Kanun teoriden üstün değildir yada teori kanundan. Kanun değiştirilemez, teori ise değiştirilebilir olarak algılanır ama gerçekte bilimin akışkanlığında kanunlar da değişebilir.
İkizler çıkmazı (twins paradox) ilk duyulduğunda insanı şaşırtan ancak konuyu derinlemesine araştırıp dünya sınırları dışına çıkıldığında olağan gelmeye başlayan bir çıkmazdır. Işık hızına çıktığınızda artık enerjiye dönüşmüşsünüz demektir, boyunuz yoktur. Zamanı tanımlamakta kullandığımız ışığın varlığını hesabın içine kattığınızda ışıkla aynı hızda hareket ettiğinizde zaman sizin için durmuş olur. Yan yana aynı süratle giden iki farklı otobüsteki insanların diğer otobüsü duruyor olarak görmesi gibi.
Belki de geleceğimizin biri tarafından bilinebileceğine artık karşı çıkmayacaksınız.
Bilim ve inanç birbirinden tamamen bağımsızdır. Bilimi inançları veya inançsızlıkları kanıtlamak için kullanmak istediğimiz noktada tarafsızlığımızı kaybetmiş oluruz. Bilimin yaratıcıyı kanıtlamak yada reddedilmeyi kanıtlamak gibi bir amacı yoktur sadece evreni anlamaya çalışır. İnanç ise tamamen kişinin kafasının içerisindedir, inanıp inanmamasından bağımsız olarak.
Masanın üzerinde bir elma var ise bilim masada duran bir elma olduğunu söyler, yorum katmaz. Birisi size ikinizin de hiç görmediği bir odanın üzerinde bir elma olduğunu söylerse orada bir elma olabilir de olmayabilir de. İnsanların bir kısmı orada elma olduğuna inanır bir kısmı inanmaz. İnanmayanların inanları inanmaya zorlaması veya tam tersi saçmadır. Bu durumu kesin kanıtlayacak bilimsel bir veri olmadığı sürece bu bilimin ilgi alanı değildir. Odanın girişinde elma ağacı yaprağı olması masanın üzerinde elma olduğunu kanıtlamaz yada olmaması olmadığını kanıtlamaz. Siz neye inanmak isterseniz ona inanırsınız, özünde inanç budur. Masanın üzerinde elma olup olmadığını bana sorarsanız bilemem. İnanıp inanmadığımı sorarsanız benden başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Sizin için de aynısı geçerli, herkes için geçerli.
Birde şu boy mevzusuna şöyle bir teori vardı uzayda yerçekimi olmadığından eklemler arasındaki mesafe açılacak normalde olduğundan daha uzun olacaksın şeklinde hdjdjdjdjdksn
Teori kelimesini Türkçe'deki yaygın kullanımıyla kullanmışsınız ancak bahsettiğiniz olay gerçek, teori altyapısı boş bir iddia değildir. Uzay istasyonunda sadece bir kaç ay vakit geçiren astronotlar dünyaya döndüklerinde boylarında yerçekimi olmamasından dolayı uzama görülür. Yerçekimi olan ortama geri dönüldüğünde bu normale döner. Nesiller boyunca uzayda yaşanırsa elde edeceğiniz yeni nesil vücut biçimi olarak uzaya ilk gönderdiğiniz insandan farklı olur. Nesiller boyunca sıcak ekvatoral bölgelerde yaşayan insanların doğuştan siyah ten rengine daha soğuk bölgelerde yaşayan insanların beyaz ten rengine sahip olmasından farklı bir durum değildir.