Eskiden buralar güllük gülistanlık olur her gün 7-8 veya daha fazla konu açılırdı.
Bir menkıbe vardır bilirsiniz. Bilmeyenler tamamını, bilenler son cümleyi okuyabilir:
Zamanın birinde bir şeyh varmış. Şeyhin çok safi ve samimi bir müridi varmış. Namazları birlikte kılar, yemeği birlikte yer, elhasıl herşeyi birlikte yaparlarmış. Bir gün bu safi ve samimi mürid, şeyhine demiş ki:
-Efendim, ben tek başımayım. Yalnızlıktan çok sıkıldım. Lütfen bir keramet gösteriniz de etrafımız kalabalıklaşsın. Müridleriniz çoğalsın. Cemaatimiz artsın.
Şeyh, bu saf müridine cemaat kalabalıklaşınca, müridler çoğalınca eski muhabbeti bulamayacağını, kendisine ayrılan sürenin oldukça azalacağını anlatmaya çalışsa da müridini ikna edememiş. "Pekiyi evladım" diyerek bir gün yolda gördüğü bir kalabalığın gözleri önünde ölü bir kuşa tükürüğünden bir parça sürerek ve dua ederek ölü kuşu diriltmiş. Bunu gören kalabalık şeyhin peşine takılmış. Şeyh bir anda meşhur olmuş. Artık çok kalabalık bir dinleyici kitlesi oluşmuş. Namazda cemaat sokaklara taşar olmuş. Günler aylar böyle giderken, bizim saf ve safi meşrep mürid şeyhine bir türlü ulaşamıyormuş. Çünkü, kalabalık yüzünden ulaşması imkansızmış. Şeyhin etrafı yeni ve keramet hayranı müridlerle örülmüş. Bizim saf ve safi mürid bu kalabalığı yarıp şeyhine ulaşamıyormuş.
Bir gün kan-ter içinde kalmış bir şekilde şeyhine ulaşmış. Yalvararak:
-Efendim, ben hata etmişim, eski günlerimizi özledim. Meğer sizinle birlikte olmak ne büyük nimetmiş. Ben bunu idrak edememişim. N'olur bir karamet gösterin de bu kalabalık dağılsın, eski günlerimize geri dönelim demiş.
Şeyh bu samimi ve safi ve pişman müridinin isteğini kırmamış. "Peki evladım" demiş.
Bir gün namaz vaktinde imamlık yapmak için mihraba doğru giderken önceden koltuğunun altına sakladığı içi hava dolu bir şeyi koluyla bastırarak, zart-zurt sesler çıkarmış.
Cemaat şaşırarak:
-Bu ne biçim şeyh, milletin gözleri önünde abdest kaçırıyor, hem de abdestsiz abdestsiz namaz kıldırmaya gidiyor, diyerek şeyhi terketmişler.
Saf ve safi mürid şeyhiyle yine başbaşa kalmış.
-Efendim bu olanların hikmeti nedir diye sormuş.
Şeyh Gülümseyerek:
-Evladım! tükürükle gelen, üfürükle gider, bu kadar basit demiş.