Author

Topic: Geçmişten Günümüze Türk-Amerikan İlişkileri (İnceleme Yazısı) (Read 206 times)

newbie
Activity: 44
Merit: 0
ekonomik acıdan özgür
kafası çalışan adamlarla dolu bir bilim dünyası
teknolojik açıdan çok gelişmiş
kendi kendine yetebilen
çalan çırpan olmayan
yürekten bağlı bir devlet olduğumuzda kimse karşımızda oyunlar oynayamaz saygılı olur
full member
Activity: 411
Merit: 134
hocam keşke yazıyı iki parça halinde yazsaydınız. ilk bölüm osmanlı'dan başlayıp atatürk'ün vefatına, ikinci bölümde günümüze kadar gelseydi. forumda bazen uzun yazı okumak zor olabiliyor.

"amariga bizim dosdumuz deel" ya arkadaş kim kimin dostu? ülkeler arası dostluk sadece türkiye-kıbrıs arasında olur başka yerde olmaz. ülkelerin çıkarları/ilişkileri olur ve bu çıkarlar da ahmet, mehmet için değil vatandaşları için olmalı. ayrıca bir gün önce küfür ettiğine ertesi gün panpa naber diyemezsin. planlar, programlar uzun süreli olarak yapılmalı ama bizde nerede!!!

son olarak allah türk'ü niye korusun yüceltsin ya da sadece neden türk'e yardım etsin! alman'ın, fransız'ın, pers'in, japon'un ne suçu var? ona da yardım etsin. vermiş sana beyin işte daha ne istiyorsun? yeter ki sen işlemesini bil.

İki parçaya bölseydim konu bütünlüğü olmazdı inanın.Emin olunuz ki ilk bölümü okumayan/okuyan biri ikinci bölümü de okumayacaktır/okuyacaktır. Smiley

Öneriniz ve yorumunuz için için teşekkür ederim.İyi forumlar.
full member
Activity: 411
Merit: 134
allah türkü korusun ve yüceltsin gerçek olan birşey varsa oda türkün türkten başka dostu yoktur
Sen önce çalış, ülken için faydalı bir şeyler yap, bilime sarıl, seni silkeleyen devletler gibi teknolojini geliştir, İtalyan helikopterini, motorsuz tankı vb milli diye yutturmaya kalkma, ondan sonrasını Allaha havale et.
Kimse kimsenin dostu ya da düşmanı değildir, devletler arasında güç dengesi ve çıkar ilişkileri belirleyicidir, sen güçlüysen dostun(!) çok olur.
Böyle boş, saçma sapan söylemlerle bir yere varılmaz.

Kesinlikle katılıyorum.Ağzınıza sağlık.
legendary
Activity: 2408
Merit: 1478
alex
hocam keşke yazıyı iki parça halinde yazsaydınız. ilk bölüm osmanlı'dan başlayıp atatürk'ün vefatına, ikinci bölümde günümüze kadar gelseydi. forumda bazen uzun yazı okumak zor olabiliyor.

"amariga bizim dosdumuz deel" ya arkadaş kim kimin dostu? ülkeler arası dostluk sadece türkiye-kıbrıs arasında olur başka yerde olmaz. ülkelerin çıkarları/ilişkileri olur ve bu çıkarlar da ahmet, mehmet için değil vatandaşları için olmalı. ayrıca bir gün önce küfür ettiğine ertesi gün panpa naber diyemezsin. planlar, programlar uzun süreli olarak yapılmalı ama bizde nerede!!!

son olarak allah türk'ü niye korusun yüceltsin ya da sadece neden türk'e yardım etsin! alman'ın, fransız'ın, pers'in, japon'un ne suçu var? ona da yardım etsin. vermiş sana beyin işte daha ne istiyorsun? yeter ki sen işlemesini bil.
legendary
Activity: 2632
Merit: 1333
allah türkü korusun ve yüceltsin gerçek olan birşey varsa oda türkün türkten başka dostu yoktur
Sen önce çalış, ülken için faydalı bir şeyler yap, bilime sarıl, seni silkeleyen devletler gibi teknolojini geliştir, İtalyan helikopterini, motorsuz tankı vb milli diye yutturmaya kalkma, ondan sonrasını Allaha havale et.
Kimse kimsenin dostu ya da düşmanı değildir, devletler arasında güç dengesi ve çıkar ilişkileri belirleyicidir, sen güçlüysen dostun(!) çok olur.
Böyle boş, saçma sapan söylemlerle bir yere varılmaz.
sr. member
Activity: 532
Merit: 256
Öncelikle bende bu tarz bir yazı paylaşmayı düşünüyordum. Bu paylaşımın için tebrikler Cryptorianx.

Maalesef Türkiye dış politikada çok zayıf özelliklede ABD ile olan ilişkilerinde. En son dolar kuru ve papazın serbest bırakılması ülkemizin dış politikadaki direncini ortaya koydu.
member
Activity: 182
Merit: 10
A.B.D hiç bir zaman ve hiç bir dönemde bizim yanımızda yer almamıştır. Bizimle olan ilişkisi tamamen çıkara dayalı ilişkiden ibaret olmuştur. Dostluğunu ve müttefikliğini hiçbir zaman göremedik ne yazık ki
legendary
Activity: 2632
Merit: 1333
ABD'nin mama/sopa dengesinde en çok zorlandığı ülkelerden birisidir Türkiye, konumu, iç dinamikleri, dengesiz dış politikası vb. Amerikanın rutin şablonlarının etkisini oldukça zayıflatır. O nedenle dikkat ederseniz Türkiye ABD'nin tarihi boyunca en SANCILI ilişkisi olduğu MÜTTEFİKlerindendir.
Pastör olayı aslında Trump'un önüne gelen 1 sayılık potalı atış oldu, ne kadar aşırı medyatik olsa da fazla bir etkisi yok, zaten pek bir şey değişmeyeceğini göreceksiniz.
Esas şu an için çözümsüz görünen 2 büyük problem var, birincisi Türkiye'nin İran yakınlaşması (pkk nedeniyle bir anlamda mecburuz), ikincisi de bir NATO ülkesinin (yani Amerika komutasındaki bir ülkenin) Rusya/Çin menşeili sembolik sayılamayacak yüksek güçlü silahlar alıyor olması.
Bu konular "pastörü verdim gitti" şeklinde çözülebilecek konular değil ve pastörde istediği tavizi alan ABD elbette bu konularda çok daha agresif adımlar atacaktır.
full member
Activity: 411
Merit: 134
oldum olası bi virüs gibi hep zarar vermiş bize hem abd hemde nato. Kaleminize sağlık

Rica ederim.Ben de ilginize teşekkür ederim.

Özellikle Brunson'u ülkesine uğurladığımız şu günlerde tekrardan altını çizmekte fayda görüyorum Türkiye-Abd ilişkilerinin.
newbie
Activity: 3
Merit: 0
oldum olası bi virüs gibi hep zarar vermiş bize hem abd hemde nato. Kaleminize sağlık
full member
Activity: 411
Merit: 134
Biz ne zaman ABD himayesinde olduk o zaman ABD tarafından adam yerine konulduk. Bu her zaman böyle oldu. Bu ABD'nin aslında diğer dünya devletlerine de uyguladığı bir yöntem. ABD kurallarına uymayanların ekonomide geldiği yerleri İran, Venezuela gibi örneklerden görüyoruz.

Doğru bir tespit.Ya onun ortağısınızdır,onunla beraber hareket edersiniz ya da kendi çıkarınıza dahi olsa tam tersini yaparsanız, onun düşmanı olursunuz...Abd'nin ajandasında bu iki ilişkinin arası yoktur,olmamıştır ve bu politika geçerliliğini bugün de korumaktadır.
member
Activity: 448
Merit: 12
Biz ne zaman ABD himayesinde olduk o zaman ABD tarafından adam yerine konulduk. Bu her zaman böyle oldu. Bu ABD'nin aslında diğer dünya devletlerine de uyguladığı bir yöntem. ABD kurallarına uymayanların ekonomide geldiği yerleri İran, Venezuela gibi örneklerden görüyoruz.
sr. member
Activity: 672
Merit: 251
Bizi Marshall yardımları mahvetti. Amerika hiç bir zaman bizim dostumuz olmadı , olmayacak da . Bu sebeple bağımsız olmalıyız amerikaya karşı ama bu imkansız.
full member
Activity: 411
Merit: 134
Hocam parça parça inceledim, hepsini okuyamadım ama görsel açıdan resimli yapmanız, etik açıdan da kaynakları belirtmeniz hoş olmuş. Emeğinize sağlık.

Teşekkürler hocam.Fazla ilgi çekmiyor bu tarz konular forumda fakat elimizden geldiğince yazmaya çalışıyoruz.
jr. member
Activity: 158
Merit: 2
Hocam parça parça inceledim, hepsini okuyamadım ama görsel açıdan resimli yapmanız, etik açıdan da kaynakları belirtmeniz hoş olmuş. Emeğinize sağlık.
full member
Activity: 411
Merit: 134
borçlanırsan mahkum olursun en kısa ve öz açıklama bu olacaktır.

biz o menderesi seçmeyecek, o yardımları almayacaktık. çok yanlış yaptık.

Truman Show'daki insanlar gibi yanıtlar veriyor,yorumlar yapıyorsunuz arkadaşlar.Sanki aynı tornadan çıkmış gibi.Birbirinden alakasız cevaplar(!)
newbie
Activity: 56
Merit: 0
biz o menderesi seçmeyecek, o yardımları almayacaktık. çok yanlış yaptık.
jr. member
Activity: 406
Merit: 1
borçlanırsan mahkum olursun en kısa ve öz açıklama bu olacaktır.
full member
Activity: 411
Merit: 134


18.yy'ın sonlarında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkan ABD kısa sürede kendine özgü iç dinamikleriyle dünya üzerinde söz sahibi olmaya başlamıştı.Bu noktada Uluslararası ticarî faaliyetlere öncelik veren ABD'nin ticarî faaliyet alanlarından biri de Akdeniz bölgesi olmuştur.ABD gemileri ticaret yapmak için Akdeniz'e girmek zorundaydı ve bu bölgede söz sahibi olan ülke ise Osmanlıydı.Osmanlı Devleti de ABD'yi o dönemde resmi olarak tanımıyordu.Akdeniz'de; Cezayirli gemicilerin izinsiz dolaşan iki Amerikan gemisine el koyması ABD'nin adımlarını çabuk atmasına neden olmuştur.Amerikan hükûmeti 1795 senesinde Cezayir, 1796'da Trablus ve 1797'de Tunus ile antlaşma imzalamıştır.
 
Antlaşma çerçevesinde Birleşik Devletler sadece Cezayir'e yılda 12.000 altın veya eş değerde askerî mühimmat olmak üzere yirmi yıl (1795-1815) boyunca vergi ödemiştir.(Kimilerine göre bu olay ABD'yi vergiye bağlayan ilk ülkenin Osmanlı olduğu şeklinde bahsedilir.)

Gelişen olaylar neticesinde 1799 yılında ABD Başkanı John Adams, Portekiz'deki Amerikan elçisi William L. Smith başkanlığındaki bir heyeti Osmanlı Devleti ile bir dostluk ve ticaret antlaşması yapması için görevlendirmiştir. Ancak Fransızlar ve İngilizler ile yapılan savaşlar nedeniyle Başkan Adams'ın isteği gerçekleşememiştir. Daha sonra 1820, 1823 ve 1828'de yapılan girişimler de çeşitli nedenlerle sonuçsuz kalmıştır.


OSMANLI DEVLETİ İLE ABD ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN TARİHİ SÜRECİ


Amerika İlk resmî ziyaretini George Washington firkateyni ile 9 Kasım 1800 tarihinde İstanbul ziyaret ederek gerçekleştiriyor. 1827 yılında Fransız, İngiliz ve Rus gemilerinden oluşan müttefik donanması Navarin'de Osmanlı Donanmasını imha etmiştir. Bu olay, II. Mahmut'a Denge Siyaseti nezdinde yeni müttefikler aramaya yönetlmiştir. Bunun neticesinde 7 Mayıs 1830 yılında Osmanlı Devleti, ABD ile Seyr-i Sefâin ticaret antlaşması imzalanmıştır.

Bu antlaşmanın birinci maddesi Amerikan tüccarları ile ticaret gemilerine “en çok kayırılan devlet” kaydından, dördüncü maddesi de Osmanlı ülkesinde bulunan Amerikan vatandaşlarına kapitülasyon ayrıcalıklarından faydalanmak hakkını vermektedir.Konsoloslukların sayısında ise 1840'lardan sonra önemli bir artış vardır.

ABD'de ise ilk Osmanlı konsolosluğu tesisi ise 1845'te Zapçıoğlu Abraham adlı şahsın şehbender(Konsolos) olarak gönderilmesiyle gerçekleşmiştir.1830 yılında yapılan antlaşmadan sonra ABD- Osmanlı ilişkileri ticari, kültürel ve sosyal olarak gelişme göstermiştir. Nitekim diğer Batılı ülkeler ile yapılan antlaşmalarda olduğu gibi ABD ile yapılan bu antlaşmalar da zamanla Osmanlı'nın aleyhinde seyretmiştir.

11 Ağustos 1874 Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Suçluların İadesi Antlaşması imzalandı. 11 Ağustos 1874 Osmanlı Devleti ile ABD arasında Tabiiyet Anlaşması imzalanmıştır.Yapılan bu Tabiiyet Antlaşması birçok kez ABD ile Osmanlı Devletini karşı karşıya getirmiştir. İlişkilerin gerilmesinde çok önemli bir unsur olmuştur. Osmanlı bu problemleri çözmek için çoğu zaman ödün vermiştir.

XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti ile ABD arasındaki ticaret hacmi bir milyon dolara erişmiştir. 1816‟da 8, 1823‟te 18, 1825‟te 22, 1828‟de 28, 1830‟da ise 32 Amerikan gemisi İzmir'e gelmiştir. 1843 yılında Çanakkale Boğazı‟ndan geçen 6286 gemiden yalnızca iki tanesi Amerikan gemisi iken, Kırım Savaşı‟nı izleyen yıllarda İstanbul limanına her hafta bir Amerikan gemisi girmiştir.

Osmanlı Devleti‟nin özellikle Navarin Baskınından sonra Amerika‟ya yöneldiğini görebiliriz.Navarin Osmanlı‟nın harekete geçmesi için katalizör görevi görmüştür. Amerika ile olan ilişkilerde de geçmişte olduğu gibi bir denge politikası izlendiği ve kararların o dönemin koşullarına göre belirlendiğini söyleyebiliriz.

MİSYONERLİK SORUNU
Amerika ile ilişkilerde misyonerlik konusu her zaman sorun arz etmiş ve birçok belge de yer almıştır. Bu bağlamda, ‟Misyonerlerin çalışmalarındaki asıl gelişmenin 1840‟lardan sonra meydana geldiğini söyleyebiliriz. Misyoner Dwight'e göre misyonerlik çalışmaları için 1840-1850 arası bir canlanma dönemi olup, son 20 yılda (1880-1900) derin bir şekilde bilgi hırsıyla tutuşan nüfusun bütün sınıfları arasında teşvik edici çeşitli misyon okulları açılması gerekli idi ki, bu bilgi radikal bir şekilde imparatorluğun her bölgesindeki entelektüel atmosferi değiştirmiştir. Nitekim 1845'te Osmanlı topraklarında 34 misyoner, 12 misyoner yardımcısı, 7 okul, 135 öğrenci 1890 yılında misyoner sayısı 177‟ye, misyoner yardımcısı sayısı 791'e, iptidai(ilkokul), rüşti(ortaokul), kolej ve yüksek okul düzeyindeki okul sayısı 813'e, öğrenci sayısı ise 16990‟a ulaşmıştır. Ayrıca 117 kilise ve nüfusu 28667‟yi bulan bir Protestan cemaati
yaratmasını başarmışlardır. Osmanlı Maarif Nazırı Zühdü Paşa‟nın yaptırdığı tahkikat sonucunda tespit edilebilen toplam 399 adet Protestan okulun büyük bir kısmı Amerikan Board adlı kuruma aitti ve bu okullardan sadece 51'inin ruhsatının bulunduğu anlaşılmıştır.[1]

Eğitimden sağlığa farklı alanlarda misyonerlik faaliyetleri yapılmaktaydı. Amerikalı misyonerler, 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı'nı fırsat bilerek çalışmalarını hızlandırmışlardır. 1848 yılında Antep‟te, 1850 yılında Arapgir'de, 1853 yılında Tokat ve Kayseri'de, 1854 yılında Maraş, Halep, Sivas ve Harput'ta, 1855 yılında Urfa, Antakya ve İzmit'te, 1856 yılında Musul ve Diyarbakır‟da, 1857 yılında Mardin, Bitlis ve Edirne‟de, 1863 yılında ise Adana'da misyoner merkezleri kurulmuştur.

Amerikan kiliselerinin “American Board of Commisioners for Foreign Missions” kanalıyla yaptıkları misyonerlik çalışmaları Osmanlı sınırlarında yaşayan Rum ve Ermenilere nüfuz etmeye başlayınca, Babıali 1860 yıllarından başlayarak misyonerlerin çalışmalarını denetlemek ve daha sonraları da Türk olmayan unsurlarda milliyetçilik şuuru uyandırmasından korktuğu ve Ermeni ayaklanmalarını desteklediklerini tespit ettiği Amerikan okullarını kapatmak isteyince, Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında Birinci Dünya Savaşına kadar süren anlaşmazlıklar çıkmıştır.Osmanlı Devleti'nde Amerikan Protestan misyonerlerinin çalışmaları neticesinde Ermeniler'in azımsanmayacak bir kısmı Protestan olmuştur.


OSMANLI’DAKİ ERMENİ SORUNU VE ABD’NİN YAKLAŞIMI


Amerikan Hükûmeti, Osmanlı Devleti‟nin zor durumda kalması ve istediği imtiyazları koparmak için “Ermeni haklarını müdafaaya” başlamıştır. 93 Harbiyle (1878 Osmanlı-Rus Harbiyle) alınan ağır yenilgiden sonra Osmanlı Devleti'ne yönelik dış baskılar artmıştır. Bu dönemde ABD'de 1895'te, Amerikan Senatosu tarafından Ermeniler lehinde Osmanlı Devleti aleyhinde karar alınmıştır. Osmanlı Devleti, kararın sebebini dinî nedenler çerçevesinde değerlendirerek haçlı zihniyetinin yansımaları olarak görmüştür. Ayrıca senatonun icrada yetkisi olmadığından karar pek ciddiye alınmamıştır. Washington sefaretinden gelen tahrirat tercümesinde Amerikan Meclisi‟nin Osmanlı aleyhinde karar almasının sebepleri; Ermenilerin din birliği nedeniyle ABD tarafından himaye edildiği, Osmanlı topraklarındaki misyonerlerin teşviki ve Berlin Antlaşması'ndaki Ermenilerle ilgili (61. ve 62.) maddelerin hayata geçirilmesi isteği şeklinde sıralanır.


1830 tarihli Osmanlı ABD antlaşmasının 4. maddesine göre -ki bu kapitülasyonlardan Amerika'yı da yararlandıran bir antlaşmadır- Amerikan vatandaşlığına geçen bir Ermeni Türkiye‟ye döndüğünde Amerika'nın himayesinde (protege) konumunda oluyordu.Yani Osmanlı kanunlarından muaf oluyordu. Bu da Osmanlı kanunlarını işlemez hale getiriyordu.O dönemde Ermeniler bu antlaşmanın arkasına sığınıp birçok suça karışmıştır. Bu olanlar
ABD ile Osmanlı arasında hukuki sorun teşkil ediyordu.Tahminlere göre  yaklaşık 70,000 civarında Amerikan vatandaşlığına geçen Osmanlı Ermenisi 1900-1914 yılları arasında Türkiye‟ye giriş yapmıştı.


1895 yıllarında Anadolu'da bulunan Rus miralaylarından Potiyat, Ermenice‟nin öğretimi ve Ermeni yazarlarının kitaplarının okutulduğu sırada tarihteki bağımsız Ermeni Krallığı‟na dikkat çekildiğini, bunun ise okuldaki Ermeni asıllı öğretmen ve öğrencileri bu krallığın yeniden kurulabileceği düşüncesine sevk ettiğini söylemektedir. Hatta Amerikan kolejlerinin öğretim kadrolarının büyük kısmını elinde tutan Ermeni öğretmenlerin, Ermeni Krallığı kurulduğunda önemli memuriyetlere getirilecekleri düşüncesinde oldukları söylentileri bile işitilmekteydi.

Amerika kendi çıkarlarını korumak için Hem Ermeni meselesini, Hem de Ermenileri çoğu kez koz olarak kullanmıştır. Bu nokta da Amerika‟dan gelen Misyonerler önemli rol oynamıştır. Erzurum‟daki Amerikan misyonerlerinin asayişi bozucu ve Osmanlı aleyhtarı tutumları Babıali tarafından İstanbul'daki Amerikan elçisine iletilmiş, Erzurum'daki görevine yeni atanan Amerikan konsolosunun misyonerler nezdinde girişimde bulunması rica edilmiştir.
Birecik Protestan vekili olan Manok Nikogasyan‟ın evinde yapılan aramada elde edilen 4 adet gizli mektuptan birinde Ermenilerin birleşmeleri ve asker yazılarak silahasarılmaları emredilmiştir.

Amerikalıların, Ermeni meselesine bakış açısını tarihsel perspektif içinde değerlendirdiğimizde günümüzde yaşananlar daha da iyi algılanabilir.



TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE ABD İLİŞKİLERİ

Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşmasında ABD‟nin desteğini almak ve ilişkileri geliştirmek için Chester Teşviklerini 1923 yılında meclisten geçirmiştir. Yine II. Dünya Savaşının sonlarına doğru ABD‟nin de içinde bulunduğu müttefiklerin yanında yer alarak tarafını belli etmiştir.

19 Mart 1945'te Sovyet hariciye komiseri Molotof 7 Kasım 1945‟te sona erecek olan Türk-Sovyet dostluk antlaşmasının günün koşullarına uyarlanması için Türkiye'ye bir nota verdi ve 20 Aralık 1945'te iki Gürcü Profesörü, Giresun'a kadar olan toprakların Gürcistan'a bırakılmasını istedi.

5 Nisan 1946'da, Washington'da Ermenilerce öldürülen Türk büyükelçisi Münir Ertegün'ün cenazesini Missouri savaş gemisi ile İstanbul'a getirildi.Bu jest sempatiyle karşılandı.

8 Ağustos 1946‟da Sovyetler boğazlarda üs ve müşterek savunma istediler. Türkiye 22 Ağustos 1946'da bunu reddetti. Sovyetler bu isteğini 28 Eylül 1946'da tekrarladı.

12 Mart 1947‟de Truman Doktrini yayınlandı.Truman Doktrini, Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası politikasının değiştiğini ve Sovyet karşıtlığının bu yeni politikada temel esas olduğunu ilan etmiştir. Bu doktrin ile Amerika Birleşik Devletleri "komünizm tehdidi" altındaki devletlere mali ve askeri yardım yapacağını açıklamıştır. Bu kapsamda Yunanistan'a 300 Milyon dolar Türkiye'ye 100 Milyon dolar yardım yapılmıştır.

Bu süreci Marshall yardımları takip etmiştir. Soğuk savaşta Türkiye ABD‟den yana olmuş ve bu süreç 1990'ların sonu yani SSCB'nin çöküşüne kadar devam etmiştir.

14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle ABD ile ilişkiler daha da artar. 1950 yılında Türkiye, ABD‟nin yanında yer alarak Kore Harbine katılmıştır. 5090 kişilik birlik 21 Kasım 1950 yılında ABD‟li birliklerle beraber çatışmalara katılmıştır. 18 Şubat 1952 yılında Türkiye NATO'ya girmiş ve 1955 yılında CENTO'nun kurucu üyeleri arasında yer almıştır.

1954 yılında Türkiye İncirlik Üssünü ABD'nin hizmetine sunmuştur. Bu üs Soğuk Savaş'ın ardından I. Körfez Harbi ve Irak Harbi'nde de kullanmıştır. ABD‟nin Jüpiter füzelerini Türkiye'ye yerleştirmesine 1959 yılında izin verilmiştir.


5 Haziran 1964'te İnönü'ye Başkan Johnson tarafından çok sert üsluplu bir mektup yazılmıştır. Bu mektuba göre: Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale kararı almadan önce müttefiklerine danışması gerektiği anımsatılmıştır. Ayrıca bu savaşın Sovyetler Birliği'nin de Türkiye'ye müdahale ihtimalini doğuracağı ve NATO'nun böyle bir durumda Türkiye'yi savunma konusunda isteksiz olacağı ima edilmiştir. ABD'nin Türkiye'ye sağladığı askeri malzemenin bu müdahalede kullanılmasına izin verilmeyeceği kesin bir dille ifade edilmiştir.Bunun üzerine İnön'ü ise o tarihi cevabı vermiştir:
" Bu dünya yıkılır, yeni bir dünya kurulur, Türkler orada yerini alır!"

1964 yılından itibaren Türkiye, SSCB ile arasında ki ilişkileri düzeltmeye çalışmıştır. 1968 yılından itibaren anti-Amerikan öğrenci hareketleri başlamıştır.
Türkiye‟nin ABD baskısı ile 1971'de yasakladığı Afyon ekimi 1974'te serbest bırakılmıştır.

Şimdi burada bir parantez açalım.O dönem ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Vietnam Kasaba lakaplı Robert Kommer'di.1967'de, gerilla direnişini kırmak için başlatılacak "Phoenix Harekatı" isimli kirli savaş projesini hayata geçirmek için ABD başkanı Johnson tarafından bizzat Vietnam'a gönderilmişti.Oradaki görevi bittikten sonra  1968'de ülkemize gelerek büyükelçi oldu.Komer, Türkiye'de (Ankara'da) bulunduğu sırada olay çıkacağını bile bile ÖDTÜ'ye gitti.Tabii o dönemin öğrencileri Kommer'in nasıl biri olduğunun ve niyetinin ne olduğunun farkındalardı ve Kommer'i arabasını ters çevirip yakarak karşıladılar.





Bunu Kıbrıs müdahalesinin izlemesi, Amerika'nın 1975-1978 yılları arasında Türkiye'ye ambargo uygulamasına neden olmuştur.
1979 yılında İran‟da Humeyni‟nin Şah‟ı devirmesi ve ABD‟nin İran Büyükelçiliğinin işgal edilmesi İran ile ilişkileri kopma noktasına getirmiştir.
27 Aralık‟ta SSCB‟nin Afganistan'a girmesi ile birlikte ABD için Türkiye: „‟Krizli bir bölgede en güvenilir müttefik‟‟ olarak
tanımlanmıştır. Buda Türkiye‟nin bölgede ki önemini daha da artırmıştır. 1980 yılının başlarında Türkiye- ABD ile Savunma İşbirliği Antlaşması imzalamıştır.

ABD 1980-1987 arasında Türkiye'nin serbest piyasaya geçişini desteklemek için IMF kredileri,borç ertelemeleri ve askeri yardımlarda dâhil olmak üzere Türkiye‟ye 13 milyar dolarlık kaynak aktarmıştır.

1991 yılında Saddam‟a yönelik yapılan Çöl Fırtınası harekâtında Türkiye‟ye Çekiç Güç konumlandırılmıştır. SSCB çökmüştür. Bununla beraber Soğuk savaş dönemi kapanmıştır.Nitekim farklı tehdit algılamaları ortaya çıkmıştır.Soğuk Savaş sonrası dönemde, barış ve refah dolu yeni bir dünya düzenini öngören
değerlendirmelerin fazla iyimser olduğu kısa sürede ortaya çıkmıştır. Süper güçler arasında geniş çaplı bir nükleer savaş çıkma tehdidi ortadan kalkmakla birlikte, yeni ve potansiyel olarak daha tehlikeli bölgesel sorunlar ve çatışma riskleri ortaya çıkmıştır. Bunların arasında, Balkanlarda ve Kafkaslarda meydana gelen ve tüm bölgeyi etkileyen etnik yayılmacılığa bağlı çatışmalar ile terörizm, dini ve mezhepsel fanatizm, gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı, küresel kirlilik, ırk ayrımı, yabancı düşmanlığı öncelikli tehdit alanları olarak gündeme gelmiştir.

11 Eylül 2001 Saldırıları sonrasında Türkiye, ABD'ye terörizme karşı yaptığı mücadelede destek verdi. Ancak ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmek istemesi Türk kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. ABD'nin bu işgal sırasında Türk topraklarını kullanmasına izin vermek için TBMM'ye sunulan
1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesi ABD'de büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Yine ABD‟nin Kuzeydeki Kürtleri desteklemesi Türkiye-ABD
ilişkilerinin soğumasına neden oldu.(1 Mart Tezkere sürecinde rahmetli büyükelçi Deniz Bölükbaşı'nın yazılarına bakılabilir.)


SÜLEYMANİYE KRİZİ (Çuval Olayı)

4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan (bir binbaşı komutasında) 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak'taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı'na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, bir baskın sonucu Türk askerini tutuklayıp 60 saat süresince sorguya çekmeleri olayı, ilişkileri daha da gerginleştirdi.

Başbakan Erdoğan‟ın 25 Ocak-1 Şubat 2004 tarihleri arasında yaptığı ABD ziyareti, daha sonra 9 Haziran 2004'te ABD'de düzenlenen G-8 zirvesine Türkiye‟nin “demokratik ortak sıfatıyla katılımı, ABD Başkanı George Bush'un NATO zirvesi nedeniyle 26-29 Haziran 2004'te Türkiye'ye düzenlediği ziyaret ile uluslararası ortamdaki yeni gelişmeler çerçevesinde görüşmeler yapıldı.

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, göreve gelmesinin ardından çıktığı ilk bölge turu kapsamında 5-6 Şubat 2005'te Türkiye'yi ziyaret etti.
İsrail'in 31 Mayıs 2010 Tarihinde açık sularda seyreden Mavi Marmara gemisine baskın düzenlemesi ve bu baskında 9 kişiyi öldürmesi, Türkiye'nin de uluslararası alanda hakkını aramaya çalışması, ABD'nin de bu süreçte sessiz kalması, ilişkileri olumsuz yönde etkiledi.

VİZE KRİZİ
Washington'un Türkiye'den vize başvurularını askıya almasına misilleme olarak Ankara'nın da ABD vatandaşlarına uyguladığı vize uygulamalarını geçici olarak durdurması, iki ülke arasındaki en kapsamlı diplomatik yaptırımlar olarak görülüyor.

ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nda çalışan Mehmet Topuz'un, 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tutulan Fetullah Gülen'le bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklanması, fitili ateşleyen sebep olarak öne çıkıyor.

Malum, F.Gülen'in yanı sıra darbe girişimiyle bağlantılı olduklarından şüphelenilen bazı isimlerin iadesi yönündeki taleplerden ise sonuç alınamadı. Ankara, bu konudaki rahatsızlığını en üst düzeyde ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD yönetiminin serbest bırakılmasını istediği papaz Andrew Craig Brunson konusundaki talepleri, Gülen'i kast ederek "Ver papazı, al diğer papazı" çağrısıyla Washington'a iletmişti.Fakat yine sonuç alınamamıştı.

TRUMP & YAPTIRIM KRİZİ


Malum yakın zamanda ABD Başkanı Trump’ın çelik ve alüminyumda gümrük vergisini artırma kararından dolayı yaşanılan kriz ve akabinde yerli paramızın nasıl değersizleştiğini anbean izledik. 1$ = 6.40 an itibariyle


TÜRK- AMERİKAN İLİŞKİLERİNE TÜRK HALKININ YAKLAŞIMI

Türk halkının Amerika'ya bakış açısı tarihsel süreç içerisinde çoğunlukla güvensizlik göstermiştir. Hem Amerikan yönetiminin başına buyruk tavırları, hem de geçmişte yaşanan bir takım problemler (Johnson Mektubu, Çuval Olayı, Ermeni Sorunu gibi) güvensizlik algısının başlıca nedenlerini teşkil etmiştir.

KA Araştırma şirketinin 6-14 Aralık 2010 tarihinde TESEV için 1000 kişilik bir örneklemE grubu ile yapmış olduğu araştırmayı da ele alarak bu ilişkilerin algısal içeriğine baktığımızda tablo Türk-Amerikan ilişkileri açısından pek iç açıcı değildir.






KAYNAKÇA/BİBLİYOGRAFİ

Osmanlı Devleti Dönemi Türk-Amerikan İlişkileri (1795-1914) /Y. Güler- sf.232

Türkiye-Abd İlişkiler - Şuhnaz Yılmaz
(http://www.academia.edu/11985322/T%C3%BCrkiye-ABD_%C4%B0li%C5%9Fkileri)

https://www.setav.org/tag/turk-amerikan-iliskileri/

www.osmanli.org.tr/yazi-4-119.html

www.ttk.org.tr/index.php?Page=Yayinlar&KitapNo=425


Not: Yazının tarihsel süreci yukarıdaki kaynaklardan derlenmiş, güncel eklentiler yapılıp yaşanmış önemli olaylar özetlenerek son halini almıştır.

Keyifli okumalar diliyorum.

Jump to: