Author

Topic: Neler olmuş neler :) (Read 181 times)

legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
October 23, 2022, 10:42:50 AM
#11
Quote
1924 yılında yeni bir öğretmen 17 lira maaş almaktaydı. 1926 yılında ilkokul öğretmeninin maaşı 15, orta okul öğretmeninin maaşı 25 lira idi. 1930 yılında orta okul öğretmenlerinin maaşı 144 liraya artırılmıştı. 1931 yılında ise orta okul öğretmenlerinin maaşının 72-144 lira arasında olması kararlaştırılmıştı. Milletvekili maaşı ise 1923’te 208, 1924’te 308, 1926’da 308, 1930’da 510, 1931’de ise 360 liraydı.
https://www.malumatfurus.org/ataturkun-milletvekili-maaslari-ogretmen-maaslarini-gecmesin-dedigi-iddiasi/


Atamızı karıştırmadan anlatsaymışsınız keşke wolwoo. Daha hoş olurmuş. Yanlış anlaşılır böyle anlatımlar çünkü.

ne demişim ki? o dönemdeki memur maaşları vs yazdım Google'a bu yazı çıktı. olduğu gibi aktardım. + ek bilgi vermiş adamlar. kaynak belirttim URL yazınca böyle çıkıyor

hakket neyinden gocundunuz anlamadım! alıntı yaptığım kısımda Atatürk'ün ismi dahi geçmiyor sadece url'de yazıyor. onu da yazmak zorundayım
aman neyse ne yaa

"1928 memur maaşı" diye aratmışım ilk sırada bu sayfa çıkıyor, yazının içeriğine dikkat etmedim sadece memur maaşı kısmına baktım, öğretmen ve milletvekili maaşı kıyası yapılmış, o kısmını aldım ki maaş-kumbara oranı belirgin olsun yoksa gerisiyle ilgilenmedim bile...
hero member
Activity: 1162
Merit: 719
October 23, 2022, 10:34:58 AM
#10
Quote
1924 yılında yeni bir öğretmen 17 lira maaş almaktaydı. 1926 yılında ilkokul öğretmeninin maaşı 15, orta okul öğretmeninin maaşı 25 lira idi. 1930 yılında orta okul öğretmenlerinin maaşı 144 liraya artırılmıştı. 1931 yılında ise orta okul öğretmenlerinin maaşının 72-144 lira arasında olması kararlaştırılmıştı. Milletvekili maaşı ise 1923’te 208, 1924’te 308, 1926’da 308, 1930’da 510, 1931’de ise 360 liraydı.
https://www.malumatfurus.org/ataturkun-milletvekili-maaslari-ogretmen-maaslarini-gecmesin-dedigi-iddiasi/


Atamızı karıştırmadan anlatsaymışsınız keşke wolwoo. Daha hoş olurmuş. Yanlış anlaşılır böyle anlatımlar çünkü.

Paramızın kıymetini her zaman bilmeliyiz. Ben after life düşüncesine yakınım. Ama bu hayatı bir kez yaşıyacağız. Bi daha buraya hiç gelmicez. Aynı bedeni, canı taşımayacaz. Bu dünyanın güzelliklerinden tatmalıyım ki bi daha pişmanlığım olmasın derim her zaman. Bundan dolayı birikim yapamıyorum pek. Kumbara kampanyası çok hoş olmuş. Beni bile birikim yapmaya ikna edebilirmiş bu kampanya. Aynı düşünce zenginliğine erişir ülkemiz umarım bi daha.
legendary
Activity: 1358
Merit: 1000
October 22, 2022, 05:24:20 PM
#9
Büyük Roma Yolları

Eskiden kullanılan ilk yollar, insanların sürüleriyle birlikte sık sık çiğnediği topraklar üzerinde açılan basit geçitlerdi. Sonra gerçek yollar yapıldı. Bu yolların en eskileri, sanıldığına göre Çinliler'in eseridir.

Yolu Avrupa'ya ve üstelik ustalıkla sokanlar, Romalılar'dır. Augustus I, Roma yollarını İtalya dışına uzattı ve Galya'nın güneyinden geçirterek, İspanya yolunu açtırdı. Sonra Illyria ve Yunanistan yolları, ardından Galya ve Tuna yolları yapıldı. Yavaş yavaş, uçsuz bucaksız imparatorluğun tüm ülkeleri birbirine bağlandı. Bu yollarda kafileler, yağmur kar demeden, kolayca gidebiliyorlardı. Trajanus devrinde, imparatorluk başkentinin göbeğindeki Forum'da yükselen altın yol taşının etrafında çeşitli yönlere yirmi üç yol uzanıyordu. Bu yollar boyunca, her bin adımda bir, mesafeyi gösteren başka yol taşları sıralanıyordu.

Yolların en ünlüsü ve en iyi korunmuş olanı, Appia Yolu'dur. Yapımını M.Ö.312'de, Appius Claudius başlattı. Roma'da, anıtsal bir kapıyla açılan bu yol, Adriyatik'in güney kıyısındaki Brundusium'a iniyordu. Yolların şehirlere yaklaşmasıyla, kenarlarında mezarlar sıralanıyordu. Bunların en ünlüsü, Roma'nın çıkışında bulunan Caecilia Metella'nın mezarıdır. Yuvarlak ve mazgallı bir kule biçimindeki bu yapı, bir hisarı andırır.

Roma yollarının yapımında, ilk olarak toprak, aşağı yukarı bir metre derinliği kadar kazılır ve çıkurun üzerine çakıldan bir yatak döşenirdi. Bu yatak üzerine de önce diklemesine, sonra yatay olarak, iki sıra taş dizilirdi. Ardından bir tabaka kum yayılır ve bunun içine moloz ya da döşeme taşları döşenirdi. İşin iyi yapılıp yapılmadığını bir mühendis kontrol ederdi. Kullanılan malzeme, yakındaki taş ocaklarından veya dağların kayalıklarından gelirdi. Beş altı metre genişliğinde ve bazı yerlerde çift şeritli olan yollar, hafifçe kabarıktı ve kenarları boyunca hendekler uzanırdı. Ana yolları, yaya kaldırımları izlerdi. Yolun solunda yer alan işaret taşları, binek taşı olarak da kullanılırdı. Yol boyunca, ancak resmi kişilerin ve habercilerin inebildiği konak yerleri ve hanlar sıralanırdı. O dönemde yollar, Roma İmparatorluğu'nun başlıca egemenlik araçları olmuştur. İmparatorlar, ulaklarını bu yollarda dolaştırırlardı.

Daha geçen yüzyılda, Avrupa ülkelerinin çoğu, toplam olarak Roma İmparatorluğu kadar geniş bir yol şebekesine sahip değildi. 300 yılında, imparatorluk yollarının uzunluğu 80.000 kilometreyi buluyordu.

Romalılar'ın bu alanda yüzyıllar boyunca ve günümüze kadar haklı bir hayranlık uyandırmış olmalarına karşın, uyguladıkları yapım ilkelerini yeni çağın mühendisleri yollar konusunda benimsemediler. Gerçekten de, yüzeydeki kaldırım yaşları yağmur ve don etkisiyle çatlıyor; bu doğal bozulmalara araba tekerleklerinin verdiği zarar da ekleniyordu. Böylece Fransa'da XVII. yüzyılda, Köprüler ve Şoseler genel müfettişi, yol yapımında aşırı kalınlık ve katılık yerine; incelik ve esnekliğe önem verilmesini öğütledi. Bu da moloz taşlarından bir temelin üzerine kum ve kırma taşlardan bir tabaka döşenip silindirlerle sıkıştırılarak sağlanacaktı. Bu buluş, İskoçyalı mühendis Mc. Adam tarafından yeniden ele alındı ve makadam adıyla bütün dünyaya yayıldı.


Source: https://nereye.com.tr/antik-donemin-muhendislik-harikasi-roma-yollari/
legendary
Activity: 1358
Merit: 1000
October 20, 2022, 07:35:19 PM
#8
Modern Avrupa'nın Temelleri

Avrupa'nın gelişmesi, milli devletlerin kurulması ve sanayi inkılabının gerçekleştirilmesi sayesinde olmuştu. 1618 ve 1648 yılları arasında 30 yıl süren savaşların sonucunda imzalanan Vestfelya Antlaşması ile imparatorluğun baskısının son bularak, milli devletlerin kurulması sonucunda Modern Avrupa'nın temelleri atıldı. Otuz Yıl Savaşları, 16.yüzyılda Hollanda, Fransa ve Almanya'yı kana bulayan "Din Savaşları"nın devamıydı.

Otuz Yıl Savaşları'nın başlamasına sebep olan hadise; Protestan Çekler'in, Katolik Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunun temsilcilerini pencereden gübre çukuruna atmasıydı.

Protestan Çekler, Thurn Kontu Matthias önderliğinde isyan ederek, 23 Mayıs 1618'de krallık sarayı olan Hrandçany'i bastılar. Bu esnada imparatorun dört temsilcisi sarayın salonunda devlet meselelerini müzakere ediyorlardı. İsyancılar salona girer girmez, hadiselerden sorumlu tuttukları Matinitz ve Slavata'yı etkisiz hale getirdiler. Protestan isyancıların bir kısmı, bu iki imparator temsilcisine ağza alınmayacak küfürler ettiler. İşte tam bu sırada salonda bulunan birisi, "Onlara Bohemya gelenekleri ne gerektiriyorsa o şekilde davranın ve pencereden aşağı atın!" diye bağırdı.

Bahsedilen gelenek 200 yıl evvel Husçular'ın Katolik Meclis üyelerine tatbik ettiği gelenekten başka birşey değildi. Salonda bulunan bazı kimselerin itidal tavsiyelerine rağmen, artık bu kimseleri durdurmak mümkün değildi. Zira Hus ve onun halefleri, Çekler için hala birer kahramandı ve aynı şekilde davranmanın tam sırasıydı. Nitekim Çek Protestanlığı'nın temelleri de Kalven veya Luther'e değil, Hus'un inançlarına dayanmaktaydı. İlk olarak Matthias'ın da kışkırtmasıyla Slavata da pencereden aşağıya fırlatıldı. Hızını alamayan Protestanlar olayların akışında önemli bir yeri olmayan Katip Fabricius'u da pencereden aşağı attılar.

Ancak isyancıların tahmin edemekleri bir faktör, bu üç kişiyi kurtardı. Üç temsilci de 18 metre yükseklikten gübre ve pislik dolu bir hendeğin üstüne düşmüşler, gübrenin yumuşaklığı üç kişinin ölümüne engel olmuştu. Bir miktar gübre, Avrupa Tarihinin seyrini değiştiren savaşın başlamasında sebep oldu (Ne şehit ne gazi bok yoluna gitti Niyazi hesabı Cheesy ). Pencereden aşağıya bakınca, imparatorun temsilcilerinin kaçtığını gören Protestanlar, arkalarından ateş etmelerine rağmen, onları öldürmeye veya yakalamaya muvaffak olamadılar. Bu üçlü de yabancı ülkelere kaçarak, başlarına gelenleri anlatmaya başladılar.

Prag'da yaşanan bu hadise, Viyana Sarayı'na ulaşınca, İmparator Matthias olayı bir isyan hareketi olarak yorumladı. İsyancılar da Prag'da yeni bir hükümet teşkil ettiler. Yeni hükümet Viyana'ya bir savunma yolladıysa da, bu girişimden bir sonuç alınamadı. İsyancıların cezalandırılmasını isteyen koyu Katolik gruplar, tepkisini yetersiz gördükleri İmparator Matthias ve Hükümet reisi Kardinal Khlese'yi yönetimden uzaklaştırdılar. İmparatorluğun başına, şahinlerin temsilcisi olan İkinci Ferdinand getirildi. Bu çatışma, bütün kıtaya yayılarak, Avrupa'nın genelinde mezhep esaslı bir kamplaşma başlamış oldu.
hero member
Activity: 1428
Merit: 931
October 20, 2022, 03:51:28 AM
#7
Dönemin şartlarını düşününce paranın çok daha değerli olduğunu biliyoruz ayrıca çevresel faktörler ve kumbaranın ilk defa kullanılmasının da etkili olduğunu düşünüyorum. Mebus beyin evinde misafir eksik olmaz sanırsam ve kumbarayı görenler bu nedir merakıyla her gelen 3-5 bozukluk bile atsa çabucak dolabilir.

Benim hatırladım iş bankası kumbarası bu şekildeydi biz o zamanlar içine para koymaktan çok içinden nasıl para çıkartırız formülü ile uğraşıyorduk Smiley

hero member
Activity: 1092
Merit: 631
October 20, 2022, 01:51:33 AM
#6
Quote
1924 yılında yeni bir öğretmen 17 lira maaş almaktaydı. 1926 yılında ilkokul öğretmeninin maaşı 15, orta okul öğretmeninin maaşı 25 lira idi. 1930 yılında orta okul öğretmenlerinin maaşı 144 liraya artırılmıştı. 1931 yılında ise orta okul öğretmenlerinin maaşının 72-144 lira arasında olması kararlaştırılmıştı. Milletvekili maaşı ise 1923’te 208, 1924’te 308, 1926’da 308, 1930’da 510, 1931’de ise 360 liraydı.
https://www.malumatfurus.org/ataturkun-milletvekili-maaslari-ogretmen-maaslarini-gecmesin-dedigi-iddiasi/

Quote
24 Eylül 1928'de tasarruf kutuları İstanbul'a geldi. İki lira karşılığında bankadan alınan kutular, 10 liralık kuruşla doluyordu. Kumbarasını dolduran çocuk, bankaya götürdüğünde, içindeki tutar kadar sahibi adına hesap açılacak, iki lirası ise iade edilecekti. İş Bankası, bu hesaplara yüzde beş faiz vermeyi vaat ediyordu.

Kumbarasını ilk dolduran çocuk ise, Biga Mebusu Şükrü Bey'in oğlu Süha Efendi oldu. 11 Ekim 1928'de İş Bankası Ankara şubesine giden Bizim Mektep öğrencilerinden Süha Efendi, kumbarasını açtırıp, birikimini bankaya bıraktı.

24 eylül'de alsa kumbarayı Süha efendi 6 gün ordan 11 de ekim'den 17 günde 10 lira iyi biriktirmiş Grin



https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/bir-siir-yazdi-faizden-kurtuldu-369444

17 günde neredeyse bir ilkokul öğretmeninin aylık maaşı kadar kumbara biriktirmiş sevgili mebus oğlu. Üstüne yüzde 5 faizi de İş bankasından alıp karını arttırmış. Her dönemde Türkiye’de birilerinin biriciği olunca özellikle maddi gücü yüksek kişilerin biriciği olunca yükseliyorsunuz. Ha bu arada o dönemde zengin olduğu için mebus olabilme ihtimali de var bu kişinin.
legendary
Activity: 1358
Merit: 1000
October 19, 2022, 06:06:19 PM
#5
Avrupa'ya Hocalık Yapan Türk

Tarihin ve İslam dünyasının en büyük filozoflarından, bilginlerinden ve doktorlarından birisi olan İbni Sina, Yunan felsefesini İslam kelamıyla uzaklaştıran, seçkin bir dahiydi. Tıbba, felsefeye, fiziğe ve astronomiye imzasını atmış ve yüzlerce eser vermiştir.

Felsefe ve tıp tahsili gören İbni Sina, 17 yaşındayken Buhara emirinin hastalığını tedavi etti ve onun kütüphanesinde çalışma izni aldı. Bir yandan da zamanının en büyük alimlerinden fıkıh, kelam, mantık, felsefe ve biyoloji ilimlerini okudu. Aristoteles'i kırk defa okuduğunu fakat anlayamadığını; Farabi'yi okuduktan sonra ancak anlayabildiğini belirtir. Çok genç yaşta yazmaya başlayan İbni Sina, tüm dikkatleri üzerine topladı. 18 yaşına kadar çalışmaya devam eden bu filozof, geceleri de okumayla ve yazmayla meşgul oluyordu.

Doğu'da ve Batı'da yüzyıllar boyunca, hekimliğe hakim olmuştur. "El-Kanun Fi't-Tıb" isimli muazzam eseri; fizyoloji, hıfzısıhha, tedavi ve farmakoloji konularına ayrılmıştır. Tıp alanında yazdığı kitaplar, asırlarca Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Böylelikle İbni Sina'nın tam yedi yüz yıl boyunca Avrupa'ya tıp hocalığı yaptığını memnuniyetle görüyoruz.

Bugün hala Paris Üniversite'ssinin St.Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunun duvarlarını, iki Müslüman Türk'ün büyük boy portreleri süslemektedir ki; bunlardan birisinin "Avicenne" denen İbni Sina'ya; diğerinin de "Rhanez" denilen Er Razi'ye ait olduğunu acaba kaçımız bilmektedir?



Quote
1924 yılında yeni bir öğretmen 17 lira maaş almaktaydı. 1926 yılında ilkokul öğretmeninin maaşı 15, orta okul öğretmeninin maaşı 25 lira idi. 1930 yılında orta okul öğretmenlerinin maaşı 144 liraya artırılmıştı. 1931 yılında ise orta okul öğretmenlerinin maaşının 72-144 lira arasında olması kararlaştırılmıştı. Milletvekili maaşı ise 1923’te 208, 1924’te 308, 1926’da 308, 1930’da 510, 1931’de ise 360 liraydı.
https://www.malumatfurus.org/ataturkun-milletvekili-maaslari-ogretmen-maaslarini-gecmesin-dedigi-iddiasi/

Quote
24 Eylül 1928'de tasarruf kutuları İstanbul'a geldi. İki lira karşılığında bankadan alınan kutular, 10 liralık kuruşla doluyordu. Kumbarasını dolduran çocuk, bankaya götürdüğünde, içindeki tutar kadar sahibi adına hesap açılacak, iki lirası ise iade edilecekti. İş Bankası, bu hesaplara yüzde beş faiz vermeyi vaat ediyordu.

Kumbarasını ilk dolduran çocuk ise, Biga Mebusu Şükrü Bey'in oğlu Süha Efendi oldu. 11 Ekim 1928'de İş Bankası Ankara şubesine giden Bizim Mektep öğrencilerinden Süha Efendi, kumbarasını açtırıp, birikimini bankaya bıraktı.

24 eylül'de alsa kumbarayı Süha efendi 6 gün ordan 11 de ekim'den 17 günde 10 lira iyi biriktirmiş Grin



https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/bir-siir-yazdi-faizden-kurtuldu-369444

Her dönemde değişmeyen tek şey mebus akraban olacak abi Cheesy
legendary
Activity: 2128
Merit: 1148
October 18, 2022, 07:09:50 PM
#4
Quote
1924 yılında yeni bir öğretmen 17 lira maaş almaktaydı. 1926 yılında ilkokul öğretmeninin maaşı 15, orta okul öğretmeninin maaşı 25 lira idi. 1930 yılında orta okul öğretmenlerinin maaşı 144 liraya artırılmıştı. 1931 yılında ise orta okul öğretmenlerinin maaşının 72-144 lira arasında olması kararlaştırılmıştı. Milletvekili maaşı ise 1923’te 208, 1924’te 308, 1926’da 308, 1930’da 510, 1931’de ise 360 liraydı.
https://www.malumatfurus.org/ataturkun-milletvekili-maaslari-ogretmen-maaslarini-gecmesin-dedigi-iddiasi/

Quote
24 Eylül 1928'de tasarruf kutuları İstanbul'a geldi. İki lira karşılığında bankadan alınan kutular, 10 liralık kuruşla doluyordu. Kumbarasını dolduran çocuk, bankaya götürdüğünde, içindeki tutar kadar sahibi adına hesap açılacak, iki lirası ise iade edilecekti. İş Bankası, bu hesaplara yüzde beş faiz vermeyi vaat ediyordu.

Kumbarasını ilk dolduran çocuk ise, Biga Mebusu Şükrü Bey'in oğlu Süha Efendi oldu. 11 Ekim 1928'de İş Bankası Ankara şubesine giden Bizim Mektep öğrencilerinden Süha Efendi, kumbarasını açtırıp, birikimini bankaya bıraktı.

24 eylül'de alsa kumbarayı Süha efendi 6 gün ordan 11 de ekim'den 17 günde 10 lira iyi biriktirmiş Grin



https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/bir-siir-yazdi-faizden-kurtuldu-369444
legendary
Activity: 1358
Merit: 1000
October 18, 2022, 06:36:13 PM
#3
Türkiye'de İlk Kumbara
Bugünü nasıl "tüketim çağı" olarak adlandırıyorsak, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yılları için de "tasarruf çağı" demek yanlış olmaz. O dönemde milletin kalkınması için belki de tasarruf etmekten başka çare yoktu. Cumhuriyet'in ilk bankası olarak 26 Ağustos 1924'te kurulan İş Bankası, tasarrufu teşvik amacıyla birçok ilke imza attı. Bunlardan en önemlisi ise hiç kuşkusuz yeni neslin artık sadece büyüklerinin anılarında dinlediği kumbaralardı.

1928 yılı başında ülkedeki tüm yerli ve yabancı bankaların tasarruf hesapları ve bu hesaplara uyguladıkları faiz oranları konusunda kapsamlı bir çalışma yapan İş Bankası yönetimi, Eylül ayından itibaren İstanbul şubesi vasıtasıyla sıkı bi bir reklam esası takip etmeye karar verdi. Hedef, tasarruf sandığı mevduatını 10 milyon liraya çıkarmaktı ve bunun için öncelik geleceğin büyükleri olan çocuklara verilecekti. Çocuklara tasarrufu aşılamanın en kolay yolunun, Batı'da olduğu gibi kumbara dağıtmak olduğunu gören banka yönetimi, hemen Avrupa'ya sipariş verdi ( Ne gariptir ki, o dönemde tasarruf amacıyla dağıtılacak olan kumbaralar bile Avrupa'dan getirtiliyor!).

24 Eylül 1928'de tasarruf kutuları İstanbul'a geldi. İki lira karşılığında bankadan alınan kutular, 10 liralık kuruşla doluyordu. Kumbarasını dolduran çocuk, bankaya götürdüğünde, içindeki tutar kadar sahibi adına hesap açılacak, iki lirası ise iade edilecekti. İş Bankası, bu hesaplara yüzde beş faiz vermeyi vaat ediyordu.

Kumbaralar gelir gelmez, büyük bir rağbet gördü. Her gün yüzlerce kişi tasarruf kutusu almak için şubelere başvuruyordu. Kumbara isteyenlerin büyük bölümünü öğrenciler, çocuğunu sevindirmek isteyen babalar ve işçiler oluşturuyordu.

Kumbaralar kısa sürede tükendi. Her gün şubelerden gelen kumbara talepleri karşısında, Avrupa'dan sipariş edilen kumbaraların acele gönderilmesi istendi.

Kumbarasını ilk dolduran çocuk ise, Biga Mebusu Şükrü Bey'in oğlu Süha Efendi oldu. 11 Ekim 1928'de İş Bankası Ankara şubesine giden Bizim Mektep öğrencilerinden Süha Efendi, kumbarasını açtırıp, birikimini bankaya bıraktı.

Kumbara kampanyası kısa sürede benimsendi ve dağıtılan kumbara sayısı 1930 yılında 16 bini buldu. 1934 yılında ise dağıtılan ve hesapları açılan kumbara sayısı 50 bine ulaşmıştı.









Source:https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/492133
hero member
Activity: 1428
Merit: 931
October 18, 2022, 04:04:28 AM
#2
Şartların ve ihtiyaçların değişmesi mevcut olanında değişmesine gelişmesine farklılaşmasına sebep oluyor. Eskiden madeni paralar ağırlıktaydı hatta eski türk filmlerinde bile sıklıkla görüyoruz ödül bir kese altın 😀 Bankacılık sistemlerinin gelişmesiyle paralarda çeşitlendi aynı zamanda dijital paraya geçilmiş oldu. Hem ülke içinde hemde ülke dışındaki birine dijital paranızı transfer edilebilir hale geldi. Şimdilerde internet ile dünyanın hemen her yerinden iki tık ile alış veriş yapılabiliyor. Kredi kartları dolayısıyla bankacılık sistemi ile bu gün bu alışverişi yapabiliyoruz aynı zamanda aracı güven kuruluşu olmuş oluyor. İlerleyen yıllarda kurumsal firmalardan blokchain üzerinden bile yaygın bir şekilde ticaret yapılacaktır.
legendary
Activity: 1358
Merit: 1000
October 17, 2022, 04:29:01 PM
#1
Bu içerik meser# tarafından düzenlenen "Bir yeteneğin varsa, onu kullanacağız-2 / YARIŞMA" etkinliği için hazırlanmıştır. Sizlerinde bu etkinliğe teşriflerini ısrarla beklemekteyiz efenim Smiley


Bugün bodrumdaki eski kitaplarımı dosyalarımı karıştırırken zamanında çok severek okuduğum bir kitabı buldum. Ali Ünlü'nün hazırladığı Neler Olmuş Neler kitabıydı. İçerisinde Türkiye ve Dünya tarihinden şaşırtan olaylara dair bilgilerin yer aldığı ve çoğunu henüz haber sitelerinin bulmadığı içeriklerle doluydu Smiley Bunlardan bazılarını burada günlük olarak paylaşmayı düşünüyorum. Her yeni gün yeni farklı bir bilgiye ulaşmamız niyetiyle diyelim Smiley

İlk bilgi kitabın 168.sayfasında yer alan "İLK PARA" olsun forumla bağdaşık bir şekilde Smiley

"İLK PARA"

Tarihin en büyük uygarlıklarından bazıları, varlıklarını parayı bilmeden sürdürdüler. Bunlar arasında Babilliler'i, Mısırlılar'ı, İnka ve Maya uygarlıklarını sayabiliriz. Bu toplumlarda alışveriş, takas usulüne göre yapılıyordu.

Ancak aynı dönemlerde, dünyanın başka yörelerinde insanlar, alışverilerini para ile yapıyordu. Uygun büyüklüklerde ve kalıcı nitelikte yaptıkları paralar, o toplumlarda, emeğin ve malın karşılığı olarak işlem görüyordu.

Dünyanın en eski para örnekleri M.Ö VII. yüzyıldan kalmadır. Aynı zamanda gerçek anlamda paranın ilk örnekleri olan bu kalıntılar, Türkiye'nin batısında Lidyalıların yaşadıkları topraklarda bulundu. Fasulye biçimindeki bu madeni paralar, altın ve gümüşten yapılmıştı. Paraların bir yüzünde kralı simgeleyen aslan ve boğa motifi, öteki yüzünde de değerini gösteren işaretler vardı.

Para kullanımı zamanla Batı Anadolu'dan tüm Akdeniz ülkelerine yayıldı. M.Ö 320 yılında bir yüzüne Büyük İskender'in profili basılan paralar yapıldı. Daha sonra başka kral ve imparatorların portreleri de paralar üzerinde görüldü.

Kağıt paraların ilk kullanımı ise XI. yüzyılda oldu. Moğol İmparatoru Kubilay Han, askerlerinin maaşlarını kağıt para ile ödemeye başladı. Avrupa'da ise kağıt para ilk kez 1661 yılında Stockholm'de basıldı. Birkaç yıl sonra İngiltere'de de kağıt paralar görülmeye başlandı.  Amerika kıtasında ise ilk banknotlar 18.yüzyılda ortaya çıktı. Günümüzde ise para kullanımı, yavaş yavaş yerini dijital ortamdaki paralara yani kredi kartlarına(!) bırakmış durumdadır.

Ünlem işareti koydum çünkü bu kitap basıldığında kripto paralar daha çıkmamıştı Smiley

Jump to: