Yazı biraz uzundur ama faydalı tarafları olur diye düşünüyorum. Çayınızı kahvenizi, bunlar yoksa viskinizi, biranızı alıp gelin.
Bu aralar gıda terörüyle ilgili haberler yapılıyor. Nedense bakanlığın denetimlerinden sonra yapılan bu haberlerin normal zamanlarda pek yayınlandığına ben şahit olmuyorum. Bir furya çıkıyor ve ondan sonra kanallar her gün gıda terörü diye haber yapıyorlar. Aslında bu haberlerden önce de terör her gün evimizin içindeydi, haber yapıldı halen içinde. Hiçbir halt değişmedi, değişmeyecek. Özellikle süt ürünlerindeki sahtekarlıkları görünce bizim ürettiğimiz peynirlerin pahalı olduğuna dair bazı yorumlara daha da üzülüyor, anlam veremiyoruz. Süt ürünleri konusunda bilgi sahibi olduğum için size de 1-2 genel bilgiyi tekrar hatırlatmak istedim. Diyoruz ya Türkün Türkten başka dostu yok. Bu ifade anlamını yitirmeye başladı gibi geliyor bana. Bizim millet kadar birbirini kazıklayan, dolandıran, aldatan bir topluluk belki dünyada yoktur. Ben süt ve yoğurdu biliyorum. Et ve et ürünleri, şekerlemeler kim bilir nasıl? Bildiğimin de bir kısmını aktaracağım, bu da yeterli olur. Belki daha sonra ek yaparız.
Peynir konusundan başlayayım. Peynir aslında lüks bir tüketim maddesidir ancak çok fazla farkında değiliz. Neden derseniz, lüks tüketim maddesi için ödediğimiz bedeli ödemiyoruz aslında, çünkü lüks tüketim maddesi gibi ve hakettiği şekilde üretilmiyor. Öyle olsa 35-40 liradan aşağı peynir bulunamaz. Kaliteli bir peynir için ortalama 11-12 kilo çiğ süt kullanılması gerekir. Yani kullandığınız her 11-12 kilo süt 1 kilo peynire tekabül eder. Bu kadar çok miktarda kullanılan sütten artan sıvı ise peynir altı suyudur, değerli bir sıvıdır. Bundan da lor gibi yine besin değeri yüksek peynir üretilir. Lordan artan su ise artık besin değeri olmayan bir sudur. Bu sudan da süt tozu yapılır. Ancak bu kadar “orijinal” sütü kullanan ne kadar firma var? Veya hayvana antibiyotik vermeyen ne kadar üretici var? Sütün antibiyotiksiz olması gerekliliğini de ekleyelim. Birçok firma uzun zamandır süt tozu kullanıyor, bunu da Çin’den getirtiyorlar. Kullandıkları sütlerde de antibiyotik var. Yani rahatsızlığı dolayısıyla hayvana verilen antibiyotik süte de geçer, tüketen insanlarda alerjik reaksiyonlara veya ciddi rahatsızlıklara yol açar. Normalde antibiyotikli sütten yoğurt ve peynir yapılmaz, yapılmamalı. Antibiyotikli sütten yapıldığında peynirin bozulması yapay yollarla uzatılmış olur.
Fiyatı düşük peynirlerin yalnızca süt ile yapılmadığına emin olun. Yukarıda zaten lüks bir malzeme olduğunu söylemiştim. En basit hesapla, 1 kilo sütü sanayici 1,25-1,5 tlye satın alır. 12 kilo süt eder 18 lira. Bu hesapla peynir nasıl 20-25 liraya satılır? Daha işletme maliyetleri, nakliye, personel maliyetleri, vergi, kar vs. içine girmedi. Bu arada kaliteli peynir derken krem peynir, karper üçgen peynir, süzme peynir, vb. ne olursa olsun bu gruba girmez çünkü bu peynirler genel olarak kaliteli olup tüketim süresi geçmiş, bozulmuş, küflenmiş peynirlerin tekrar dönüşüme sokulmasıyla yapılır.
Geçenlerde uzmanın birisi şu açıklamayı yapmıştı: “Margarin, nişasta, kemik unu ve iade peynirlerden imal edilen peynir üretimi her geçen gün ülke geneline yayılıyor. Süt yerine bu ürünler kullanılıyor. Peynir imalatında süt kullanılsa, Türkiye’nin sütü yetmez. Daha çok üretim yapılması gerekir.” Türkçe tercümesi şu, “peynirde süt kullanılmıyor ki kardeşim!!” Son 1-2 yıla kadar Türkiye’de süt fazlası vardı, okullarda dağıta dağıta bitiremediler, sanayici sütü almıyor, alsa bile bin bir naz ile alıyor, üretici de 1 liraya satabilir miyim diye kara kara düşünüyordu. Son 1-2 yıldır çiftçiler et fiyatları arttı diye süt ineklerini kestirdi, dolayısıyla ülkede süt açığı oluşmaya başladı. Hayvanlar kesildikçe, üretici bu işi bıraktıkça fiyatlar daha da artacak, buna da hazır olun.
Bir de marketlerde satılan tost peynirleri var. Bunların adı aslında eritme peynirdir ancak ne hikmetse adı tost peyniri olarak değişmiştir. Algıyı nasıl da yönetiyorlar ama. Bu peyniri kaşar peyniri ile karıştırmayın, kaşar farklı tost peyniri farklıdır. Kaşar yukarıda belirttiğim miktarlardaki süt ile yapılır ve iyi bir peynirdir. Yapılıp hemen tüketilirse taze kaşar, bekletilirse eski kaşar olur. Tost peyniri ise ikinci sınıf, kalitesiz, üretim hatası olan peynirlerin çeşitli yapay tuzlarla eritilip yeniden işleme tabi tutulmasıyla yapılır. Hatta bunlara sonradan soya proteini ilave edilerek protein yönünden zenginleşmesi sağlanır. Ne satın aldığımızı bilmeliyiz. Kaşar almak istiyorsanız sakın ola tost peyniri isimli ürünü almayın çünkü aynı şey değildir ve doğru fiyata yanlış ürün alırsınız.
Ek bir bilgi. Dinimizde de belirtildiği üzere peynir ile cevizi birlikte yemek sağlık açısından önemlidir. Zaten dinimizdeki emirler ve tavsiyeler boş değildir. Sadece aptal veya kötü niyetli insanların elinde bu bilgiler anlamını yitirir veya manipülasyonlar için kullanılır. Bilimsel yönden neden birlikte yenmesi gerekir derseniz, peynir tuzlu olması dolayısıyla yüksek sodyum içerir, sodyum bir tuz bileşimidir. Tuz da aşırı zararlıdır. Cevizde ise hiç sodyum yoktur. Sadece peynir yenmesi tansiyona ve böbreklere önemli derecede olumsuz etki yapar. Ceviz ise içindeki besinlerle bu olumsuz etkiyi bir anlamda kapatır, paravan görevi görür. Diğer besin öğeleri için de bu geçerlidir. Yani peynirde çok olan cevizde az, cevizde çok olan peynirde azdır.
Kısaca yoğurttan da bahsedeyim. Bizim memleketteki yerel bir yoğurt üreticisinin kova yoğurdunu 13 liraya sattığını ama isim yapmış firmaların aynı ölçüdeki kova yoğurdunu 7, 8, 9 liradan satışa koyduğunu görüp arada farkın nereden meydana geldiğini bazen düşünmüyor değilim. Belki yanıt aşağıdakilerin arasındadır.
Yoğurt kelimesi dilimize Uygurca'da "katılaştırılmış süt ürünü" anlamına gelen Yogrut kelimesinden geçmiştir ve bütün dünyaya da bu isimle anılmaktadır. (Yoghurt, Jogurt, Joghurt vs.). Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, marketten kova içerisinde alıp yediğiniz o beyaz katı madde var ya. İşte o yoğurt değil, hatta alakası yok. İçinde az miktarda süt, bol miktarda tüketilmemesi gerekli katkı maddeleri vardır. Yoğurdun en üstünde süt yağından meydana geldiğini bildiğimiz ve adına “Kaymak” dediğimiz bir tabaka vardır. Biz kaymak deriz ama aslında o peçetedir. Bildiğiniz peçete, hani 100lü paketlerde falan satılır. Paketi 1,5 lira, Silen markalı. Normalde kaymak, sütün yağından meydana gelir ancak bu teröristler sütün yağını sütten ayırdıklarından dolayı kaymak falan oluşması mümkün değil, bu durumda teröristler “E bunda kaymak yok, bari peçete koyalım da yoğurdu kaymaksız demesinler” diye yoğurdun üzerine peçete koyarlar. Şaka bir yana.
Siz illa diyorsanız ben marketten yoğurt alırım da, yerim de, o zaman mutlaka ama mutlaka kaymaklı yoğurt alın ve kaymağını yemeden çöpe atın. Normalde o kaymak bir anlamda bakteri süzgeci görevi görmektedir. Yoğurda zararlı bakteri geçmemesini sağlar. Kaymakta toplanan bakterileri bari tüketmemiş olun.
Evde valideniz yoğurt yaptığında bir göz atın. Yoğurt daha çok katıya mı yoksa sıvıya mı daha yakın? Hatta neden katı olmuyor diye de bazen yakınırlar, doğal birşeyler yaparak katılaştırmaya çalışırlar. Ne yapılırsa yapılsın ev yoğurdu ağırlıklı olarak sıvı olur. E o zaman marketteki yoğurt neden taş gibi katı aq? Kaşığı sokuyorsun, geri çıkartamıyorsun, içine sağlanıp kalıyor. İçinde plastiğin hammaddesi olan melamin, mumun hammaddesi olan parafin var da ondan. Bu maddeler katılık sağlıyor. Diyelim ki evde yoğurt bitmek üzere. Yeni yoğurt yapmak için eski yoğurttan bir parça ayırıp süte karıştırmanız işinizi görür. Bunu bir de marketten aldığınız yoğurtla deneyin bakalım. Denemeyin, market yoğurdundan tekrar yoğurt yapılamaz çünkü market yoğurdunun mayası kısırdır, yani tek seferliktir. Aynı İsrail’den aldığımız tarımsal tohumlar gibi. Eskiden çiftçi ürettiği mahsulden kendisine tohum ayırır, sonraki sene o tohumu ekerdi. Artık her sene yeni tohum alması şart oldu. Son olarak, “Yoğurdumda jelatin maddesini kullanmıyorum” diyenin alnını karışlarım (yerel ve küçük üreticileri hariç tutuyorum, belki de dahildirler, Allah bilir). Jelatini çok defa duymuşsunuzdur, duyduklarınız da tamamen doğrudur. Jelatinin çoğu domuz ürünüdür ve kıvam arttırmak için kullanılır. Jelatin kullanan bir üretici normalde yapacağı masrafı 6-8 kat azaltır. Yani jelatinle 100 liraya mal ediliyorsa, doğal olarak üretildiğinde o aslında 800 liraya mal olur. Türkiye’de az miktarda üretiliyor, çoğunluğu yurt dışından geliyor bu jelatinin. 1 ton süte sadece 3-4 kilo atıldığında mis gibi yoğurt oluyor!!! Bari sığır jelatini kullanın da hem sağlığımızı hem inancımızı zedelemeyin.
Sokaktaki taşı eve getirip tencerede kaynatıp suyunu içsek bu kadar zarar vermez. Şu an tıbbi yönden zararlarının kanıtlanamamış olması bu maddelerin 10 sene sonra bizi yatağa düşürmeyeceği anlamına gelmez. Sonuçta eti evde üretemeyiz, peyniri kolay kolay evde yapamayız. Tavuğu evde yetiştiremeyiz. O zaman dikkatli olmak, 3 tane alacağımıza 1 tane almak, fiyatlarda indirimlere kaldırımlara kanmamak, aldanmamak gerek. Bildiğiniz, tanıdığınız kasaptan, çiftçiden bakkaldan şaşmayın. Hangi iş olursa olsun çapı ve hacmi büyüdükçe boku çıkar. Butik yapandan, az üretenden şaşmayın.
Daha yumurtadan hiç bahsetmedim bile. O da çok sıkıntılı. Siz siz olun 30'lu karton yumurta almayın. 30 tanesine 15 lira vereceğinize adam gibi 10 tanesine aynı parayı verip "Yumurta" yiyin.
Bugün haberlerde bir gurbetçi amca vardı, Almanya’dan 1 haftalığına gelmiş. Diyor ki “1 haftalığına Almanya’dan geldim, gelirken 1 haftalık yiyeceğimi yanımda getirdim.” Bu açıklama bile o kadar çok şeyi anlatıyor ki.